Türkiye Otomotiv Sektörünün Seri Olarak Üretilen İlk Aracı: Anadol STC-16 ve Hikayesi

İşte Türk Otomotiv Sektörü’nün efsanesinin hikayesi…
Türkiye otomotiv endüstrisinin efsanesi ve seri üretilen ilk otomobili olan Anadol’un öyküsünü anlatan “Huzurlarınızda Spor Anadol” adlı kitabın yazarları Aydın Demirer ve Özgür Aydoğan Anadol STC-16’nın hikayesini paylaştı. Anadol STC-16’nın tasarımcısı Eralp Noyan, mühendisleri Kadri Nişel ve Zeki Diker’ın de konuk olarak katıldığı programda, aynı ekibin otomotiv sektörüyle ilgili yeni bir kitabın hazırlığına başladıkları öğrenildi. Anadol STC-16, Türkiye’de tasarlanan ve seri olarak üretilen ilk Türk spor otomobili özelliğini taşıyor. 1973 – 1975 yılları arasında üretimi yalnızca 176 adette kaldı. Günümüzde piyasada yaklaşık 20 adet orijinal STC-16 bulunmasına rağmen, bir fenomen olarak kabul edilen aracın hatırı sayılır bir sayıda tutkunu var.
Peki Üretimi Sadece 176’da Kalan STC-16’nın Günümüzdeki Önemi ve Anlamı Nereden Geliyor?
Sürüş dinamiği ve güvenliği konularında dünyanın sayılı uzmanlarından olan Murat Okçuoğlu, yüzlerce STC-16 tutkunundan yalnızca bir tanesi. 1978 Hitit Rallisi ve 1981 Günaydın Rallisi’ne STC-16’sı ile katılmış. STC-16 onun için özgürlük, performans, ralli ve yarış anlamına geliyor. 1972-73 yıllarında gazetelerde çıkan haberlerle başlamış bu tutku. “İlk binme ve gazlama tecrübem, rallici Bülent Aloğlu’nun STC ’si ile Kocaeli rallisine hakem olarak giderek oldu. Hemen ardından da ilk STC-16’ımı 1976’da, lise 2. Sınıftayken aldım. Tam delikanlılık heyecanı. O günden beri aynı heyecanı duymaya devam ediyorum.” diyen Okçuoğlu, 1973’de üretilen STC’nin o dönem için standartlarına göre oldukça iyi bir otomobil olduğunu, kalite ve performans olarak, özellikle İngiliz spor otomobillerinin standartını yakaladığını belirtiyor.
Bir diğer STC-16 fanatiği ise, Klasik Otomobil Kulübü Kurucu Başkanı Ahmet Ongun. O, iş hayatı dışında kalan boş vaktini otomobillere adamış bir mühendis. Üretildiği tarihten beri STC-16 tutkunu. İlk STC-16’yı, yakın dostu rallici Erdal Tokcan’ın arabası olarak 1975 senesinde kullanmış. “STC-16’nın beni en çok etkileyen özelliği, o zamanın şartları için çok kuvvetli olan 1600cc’lik motoru ve tasarımıdır. 1972 senesinde Türkiye’nin ne yaratabildiğini ortaya koyan önemli bir örnektir” diyor. Okçuoğlu’na göre, STC-16 karakteristik bir otomobil. Bu sebeple kimi iyi, kimi kötü birçok özelliğe sahip: “Mesela, vites oranları çok sportiftir. Kaportası çok kalın dökülmüştür ve aşırı sağlamdır. Ancak çok kısa olan dingil mesafesi dar virajlarda büyük üstünlük sağlarken, hızlı ve uzun virajlarda umulmayan spinlere neden olabilir. Hatta bir sabah buzlu bir yolda, okula gitmeye çalışırken 26 kere spin atıp vazgeçtiğimi hatırlarım.” şeklinde konuştu.
Üretim Süreci
STC-16; Sport Turkish Car Anadol STC-16 serüveni, 1971’de, Erdoğan Gönül’ün Otosan’ın yöneticisi olduğu yıllarda, uluslararası rallilerde Anadol markasını temsil edebilecek bir spor otomobil üretme fikri ile ortaya çıkar. Eralp Noyan’ın tasarımcılığını, Ekber Onuk, Günay Atuk, Kadri Nişel, Necdet Oral ve Zeki Diker’in ise mühendislik çalışmalarını yürüttüğü ekibi, Erdoğan Gönül bir araya getirir. 1972’de ilk prototipi üretilen otomobil, Nisan 1973’te ise yollara çıkar. Çıktığı dönemin şartları göz önünde bulundurulduğunda oldukça yüksek bir rakam olan 26 bin 500 liradan satışı yapılan otomobil fiyatına rağmen ilgi odağı olur. Üretimi, 1973’teki petrol krizinin yol açtığı ekonomik olumsuzluklar sebebiyle, 1975 yılında durdurulur. Ancak yine de kısa sürede otomobilin tutkunu haline gelen insanları peşini bırakmaz ve STC-16 değişimden geçerek yarış pistlerinin ön plana çıkan araçlarından bir tanesi olmayı sürdürür. STC-16’nın piyasadan çekilmesi, gelişmekte olan Türk otomotiv sektörüne büyük darbe vurur. Günümüzde STC-16’nın hikayesi, Türk otomotiv sektörünün neden Anadol’dan sonra Türk markalı bir otomobilin üretimini yapamadığını göstermesi açısından canlı bir örnek görülüyor.
”Kaportayı Keçiler Yiyor” İnanışı
Söz Anadol’un kalitesine gelince, kaportasının keçiler tarafından yendiği, halk arasında en yaygın inanış. Otomobilin tasarımcısı Eralp Noyan, hakkında çıkan “keçiler yiyor” dedikodularının, otomobilin fiberglas (cam elyafı) gövdesinden kaynaklandığını, o dönem için bir yenilik olduğundan, Türk toplumu tarafından kolayca benimsenmediğini, günümüzde ise otomotiv, uzay ve havacılık sanayinde kullanıldığını belirtiyor. Ayrıca “keçiler yese de” Anadol modelleri klasik otomobiller içinde çoktan yerini almış durumda. Örneğin Ahmet Ongun, yakın arkadaşı Erdal Tokcan’la birlikte 2010’da Pekin -Paris Rallisi’nde A1 Anadol’la yarışmaya hazırlanıyor.
Günümüzde Anadol Gibi Yerli Otomobil Markası Çıkarmak Mümkün mü?
Üretimin son bulma nedenlerinin, hükümetin konuya yaklaşımı, savaş, anarşi, ekonomi, yan sanayi eksikliği olduğunu belirten Murat Okçuoğlu, o günün koşullarında STC -16’nın imalatı mucizevi bir çaba olmalı” diyor. Dünyada gelişmiş ekonomilerde otomotivin rakipsiz olarak ekonominin lokomotifi olduğunu belirten Okçuoğlu’na göre global pazarlarda son derece düşük otomobil fiyatlarıyla devlet desteği olmaksızın kalabalıklaşan otomotiv pazarında mücadele etmek neredeyse imkansız. Bundan dolayı da Türkiye’de yeni bir otomobil markasına, bu devirde yatırım yapmaya cesaret edebilecek bir girişimci çıkması da aynı ölçüde imkansız görünüyor;
“Bunun dışında, Türkiye, altyapı, mühendislik, tasarım, teknoloji, bilgi, beceri ve yetenek olarak çoktan hazırdır. Engelleyen tek faktör ekonomik koşullardır. Sorumlusu da otomobil ve benzinden yüksek oranda vergi alanTürk hükümetidir.” Neden Türk markalı bir otomobilin üretilemediği sorusu, genellikle ekonomik yetersizlikler ve hükümetin bu konuya yanaşmaması olarak düşünülüyor. Ahmet Ongun ise, “Zamanında, Fiat ve Renault gibi büyük otomobil fabrikalarının, Türkiye’de hem üretim hem de satış potansiyelini, A1 Anadol’un üretilmesinden sonra görüp, acilen üretim hatları kurmaları ve arkasından da Ford firmasının pazara girmesi ile Türk markası taşıyan otomobil üretilmesinin önüne geçilmiştir” diyerek konuyu uluslararası otomotiv devlerinin sektörde baskın olmasına bağlıyor. “Kendi kendimizi eleştirme huyumuz bu ateşi söndürdü.” O dönemi yaşayan birçok genç için, STC-16 hayali, Hürriyet Gazetesi’nden 30 kupon biriktirip kazanma ihtimalini düşünmekten ibaretti. 1972 yılında gazetelerdeki üretim haberini gördüğünden beri STC-16 fanatiği olan eczacı Behmen Kutay için bu hayal, 1995 yılında gerçeğe dönüştü. Kuponla sahip olamadığı otomobil yıllar sonra onun olmuştu. Onu en çok etkileyen, güncelliğini bugün bile yitirmeyen çarpıcı görüntüsü. “STC-16 ilk piyasa çıktığı günlerde arka kısmında yatar vaziyette yaptığım yolculuk şu an gibi aklımda. O nasıl bir şansmış aslında” diyerek tutkusunu dile getiriyor. Türk markalı otomobil üretilememesini ise, ulusal markamıza sahip çıkmak yerine onunla alay edilmesine bağlıyor. “1970’li yıllarda Türkiye’de iki kişilik spor bir otomobil üretmeyi düşünmek ve bunu gerçekleştirebilmek, sektör açısından bir milat sayılmalı. Bu gerçekten bir devrimdi, ama bizim kendi kendimizi eleştirme huyumuz bu ateşi söndürdü. Artık Anadol adı bile yok. Uluslararası sermayenin Türk ekonomisini teslim alması ve halkımızın yabancı özentisi içinde boğulması, bence yerli üretim için büyük engel. Kolay kolay da aşılamaz bir engel” diyor.